“`html
İran’daki Teokratik Rejimde Olası Değişim ve Etkili Aktörler
İslam Cumhuriyeti’nin sona ermesi, yıllarca imkânsız bir senaryo olarak düşünüldü; ancak son dönemde İsrail’in saldırıları, bu durumun artık dışarıda olmadığına işaret etti. Dört yıldan fazla bir süredir tüm muhalefet hareketlerini bastıran teokratik düzenin çökmesinin ardından neler olabileceği ise tartışma konusu.
İran muhalefeti, bölünmüş, örgütsüz ve karşılıklı güvensizlikle baş başa kalmış durumda. Monarşist idealler ile seküler özgürlük söylemleri ve toplumsal hareketler arasında yalnızca rejime karşı değil, birbirlerine de bir mücadele verilmekte.
Peki, olası bir değişim durumunda etkili olabilecek aktörler kimler ve gelecek için ne tür vizyonlara sahipler? İşte bu aktörlere dair genel bir bakış:
Reza Pahlavi: Meşrutiyet Umutları
Devrik Şah’ın oğlu Reza Pahlavi, ABD’de sürgünde bulunduğu dönemde 20 yaşındayken tahta bağlılık yemini etmişti. Yıllar içinde kendisini “meşru hükümdar” olarak tanımlayan Pahlavi, İran’a bir daha adım atmadı. Zamanla siyasi bir aktivist kimliğine bürünerek, monarşist milliyetçi muhalefetin bir simgesi haline geldi.
Pahlavi’nin hedefleri belirsiz, monarşiyi yeniden mi kurmayı yoksa demokratik bir düzen mi inşa etmeyi amaçladığı bilinmiyor; ancak kararın İran halkına bırakılması gerektiği vurgusunu yapıyor. ABD’deki Cumhuriyetçilerle olan ilişkisi, Batı’da olumlu bir değer olarak algılansa da İran içindeki rolü hâlâ netlik taşımıyor. Eleştirmenler, Pahlavi’nin siyasi belirsizlik içinde olduğunu ve somut bir geçiş planı sunmadığını dile getiriyor.
İran-İsrail savaşının patlak vermesiyle birlikte, Pahlavi bu durumu rejimin çöküşü için tarihi bir fırsat olarak gördüğünü belirtti. 17 Haziran’da İran halkına, rejimin zayıflanmasını fırsat bilip “sonlandırmaları” yönünde çağrıda bulundu ve bu mesajını sıkça tekrarladı. Pahlavi’ye göre, mevcut rejim askeri anlamda çökmektedir.
Ancak eleştiriler, Pahlavi’nin sadece babasının dönemindeki baskıcı rejimden dolayı değil, aynı zamanda siyasi hesaplarını dış desteğe fazla dayandırdığı için de yöneltiliyor.
Halkın Mücahitleri (MEK): Alternatif Olmaktan Uzak
2002 yılında İran’ın gizli nükleer programına dair iddialarda bulunan MEK, bu bilgilerin aslında ABD ve İsrail istihbaratından kaynaklandığı anlaşıldığında, güvenilirliklerini kaybetti. 1965’te antiemperyalist bir hareket olarak kurulan grup, önce Şah’a, ardından İslam Cumhuriyeti’ne karşı mücadele etti ve 1980’lerde sürgün edildi. Şu anda Arnavutluk’ta yüksek güvenlikli bir merkezde faaliyet göstermekteler.
Liderleri Meryem Recevi, MEK’i demokratik bir alternatif olarak sunmaya çalışıyor; fakat Saddam Hüseyin ile işbirlikleri, iç baskılar ve ideolojik katılıkları nedeniyle İran halkı arasında çok az destek buluyorlar. Günümüzde kadınların başörtüsü zorunluluğu gibi kurallar uygulamaya devam ettiklerinden, halk nezdinde eski rejimle eşdeğer ya da daha tehlikeli bir yapı olarak görülüyorlar.
Masih Alinejad: Bir Sembolden Fazlası Yok
Gazeteci olarak kariyerine İran’da başlayan Alinejad, eleştirel tutumları nedeniyle baskı gördü ve ABD’ye kaçtı. Burada zorunlu başörtüsüne karşı direnişin sembolü haline geldi ve “My Stealthy Freedom” kampanyası ile geniş kitlelere ulaştı. 2022 yılındaki “Kadın, Yaşam, Özgürlük” hareketinde kendisini lider olarak tanımlasa da daha sonra bu tanımı yumuşattı.
Alinejad, dijital platformda etkili bir isim olmasına rağmen siyasi bir örgütü bulunmuyor ve etkisi daha çok sembolik düzeyde kalıyor. İran-İsrail savaşı bağlamında, mevcut rejimin halkı anlamsız bir savaşa sürüklediğini savunarak, İsrail’in saldırılarının devrim muhafızlarını zayıflatmasını bir fırsat olarak görüyor.
Narges Mohammadi: Baskının Gölgesindeki Ahlaki İtibar
Nobel Barış Ödülü’nü kazanmış ikinci İranlı kadın olan Mohammadi, ödül töreninde hapiste bulunuyordu ve ödülü onun adına çocukları aldı. Şu anda sağlık sorunları nedeniyle izinli durumda. Yıllarının büyük bir kısmı hapiste geçen Mohammadi, klasik anlamda bir muhalefet lideri değil; darbe planlamıyor veya örgüt kurmuyor. Bununla birlikte, kadın ve insan hakları savunucularının inisiyatifini topyekûn bir potansiyel olarak toplayan etkili bir figür.
Mohammadi’nin sözleri, doğrudan baskı ortamındaki deneyimlerinden besleniyor ve ona önemli bir ahlaki yük kazandırıyor. Savaşın başında, Şirin Ebadi ve ünlü yönetmenlerle birlikte İran’ın nükleer programını durdurma çağrısı yapmıştı. Ancak bazı kesimlerden tepki almıştı çünkü bu açıklamada savaş açıkça kınanmamıştı. BBC’ye verdiği bir demeçte, “Demokrasi ve özgürlük savaşla gelmez” ifadesini kullandı. Mohammadi, savaşla gerçekleşecek bir rejim değişikliğinin daha radikal yapıları iktidara taşıyabileceği konusunda endişelerini dile getiriyor.
İran Geçiş Konseyi: Birlik Arayışları ve Düşük Etkileri
2018’deki protestolar sonrasında, farklı gruplar İran Geçiş Konseyi altında birleşmeyi denedi. Amaçları, rejim sonrası için ortak bir yol haritası oluşturmak üzerineydi. İlk başta umut dolu bir birlikteliğe sahip olsalar da, modern iletişim yöntemlerini benimseyemedikleri için etki alanları azalmış durumda. Geleneksel yöntemlere bağlı kalmış olmaları ve sosyal medya yönetimindeki yetersizlikleri, zamanla geri planda kalmalarına yol açtı.
Bugün, yalnızca bir internet sitesi ve arada bir yapılan açıklamalar kalmış durumda. İç çatışmalar ve ego savaşları nedeniyle daha etkili olma şanslarını kaybettiler ancak bazı üyeleri hala politik deneyim sahibidir. Bir iktidar boşluğu oluşursa, yeniden etkili olabilecekleri düşünülüyor. İran-İsrail savaşı hakkında temkinli bir tutum sergileyen bu grup, Hamaney’in ülkeyi bu savaşa soktuğunu iddia ederek muhalefetin birleşmesini savunuyor.
Reformcular: Kenara İtelenmiş Ama Stratejik Rol Sahipleri
1997’de Muhammed Hatemi’nin Cumhurbaşkanı seçilmesi, reform umudunu yeşertmişti; ancak bu umut, zamanla büyük ölçüde azalmış durumda. Mesud Pezeşkian’ın seçilmesi reformcuların zayıflığını gösteriyor ama hâlâ bazı alanlarda etkili oldukları biliniyor. Devrim Muhafızları, ordu ve bürokrasiden bağlantıları devam eden eski cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, güçlü bir konumda. 2011’den beri ev hapsinde olan Mir Hüseyin Musevi, anayasanın değiştirilmesini savunarak dikkat çekiyor; toplumda ve Muhafızlar’da saygı görene benzer bir durum arayışı içindedir.
Reformcular, savaş esnasında itidalli bir yaklaşım sergiliyor. Sertlik yanlılarının dış politikasına eleştiriler yönelterek Batı ile diplomatik ilişkilerin geliştirilmesini öneriyorlar.
Sendikalar ve Sivil Toplum: Sakin Ama Güçlü Aktörler
Sendikalar ve sivil toplum hareketleri genellikle göz ardı ediliyor; oysa grev düzenleme ve insanları harekete geçirme kapasiteleri yüksek. Eğitimciler sendikası, petrol işçileri ve Tahran otobüsçüler sendikası gibi yapılar bu ağı oluşturuyor. Resmi bir statüleri bulunmamakla birlikte, kendi toplumsal çevrelerinde önemli bir etkiye sahipler. Protestolar genellikle sessiz bir şekilde bastırılmaktadır.
Açık bir siyasi eleştirmen olmaktan kaçınsalar da sosyal hak talepleri ile rejimin adaletsizliklerine karşı sürekli bir itirazda bulunuyorlar. Öğretmen sendikası lideri Muhammed Habibi, pek çok kez tutuklanıp işkence görmesine rağmen mücadelesinden vazgeçmedi. Bu gruplar doğrudan siyasi güç olmasalar da, rejim yıkıldığı taktirde halkla olan güçlü bağları sayesinde önemli bir rol üstlenebilirler. Savaş konusundaki tutumları ise rejimi eleştirmek ve halkın bedelini ödediğine dair özeleştirileri içeriyor.
Kaynak: Die Zeit
“`