İZMİR – İlknur Taş’ın kaleme aldığı ‘Küçük Tuthaliya’nın Maceraları’ isimli kitabı, Sakin Kitap tarafından yayımlandı. Kitapta Hitit İmparatorluğu’nun önemli krallarından biri olan IV. Tuthaliya’nın başkent Hattuşa’daki çocukluk yaşamı anlatılırken, Hititçe çivi yazılı belgelerden elde edilen bilimsel gerçekler, sade bir dille okuyucuya aktarılıyor. 3500 yıl öncesinde Hitit sarayındaki bir çocuğun yaşadıklarının tasvir edildiği bu çalışma, Anadolu uygarlıklarını pek çok farklı yönüyle çocuk ve genç okurlara tanıtıyor.
Kitabın yazarı Hitit Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölüm Başkanı İlknur Taş ile ‘Küçük Tuthaliya’nın Maceraları’ kitabı hakkında konuştuk.
‘TUTHALİYA’NIN ÇOCUKKEN YAŞADIKLARINI ANLATMAYA ÇALIŞTIM’
Kitaba başlamadan önce motivasyonunuz neydi? Çalışmaya başlarken nasıl bir çerçeve belirlediniz?
Motivasyonum aslında insanların Anadolu uygarlıklarını özellikle de uzmanlık alanım olan Hititleri benim gözlerimle görmelerini, anlamalarını ve onlara hak ettikleri kıymeti vermelerini istemekle başladı diyebilirim. Akademisyenliğe başladığım ilk yıllarda öğrencilerime yaşadıkları coğrafyada daha önce kimlerin olduğunu algılamalarına yardımcı olmak bana büyük keyif veriyordu. Bunu aynı zamanda kadim uygarlıkları binlerce yıldır barındırmış Anadolu’ya olan sorumluluğum gibi gördüm.
Bu nedenle aynı zamanda doktora tezimde üzerine oldukça fazla çalışma yaptığım IV. Tuthaliya’yı okuyucuyla buluşturmak istedim. Tuthaliya’nın küçük bir çocukken olasılıkla yaşadıklarını, ailesinde ve çevresinde tanıklık ettiği Hitit döneminde yaşanmış olaylar ve günlük hayatı onun gözünden betimlemeye gayret ettim. Hitit kraliyet ailesi ve o dönemde yaşayan kraliyet ailesinden ya da kraliyet ailesine yakın Bentip-Şarri gibi tarihi kişilikleri de hikayeye dahil ettim. Kültürlerarası alışverişler, Hitit-Hurri kültürünün başkent Boğazköy’de yoğun şekilde hissedilmesi gibi tarihi gerçekler de hikayede yer buluyor. Tuthaliya’nın çocukluk yılları, imparatorluk döneminde geçtiği için kitapta bu dönemi baz alarak tarihi olgu ve olayları olabildiğince sade bir dille anlattım. Hattuşa mimarisi, Yazılıkaya’nın görsel ve yazılı tasviri, bir Hitit bayramı olan An.tah.şum.sar festivalinin hazırlık aşaması bir Hitit ritüel töreni, dans ve teatral sahneler gibi detayları biraz da kurgulayarak genç okuyucuyu sıkmadan anlatmaya çalıştım.
‘TELİPUNU TAHT CİNAYETLERİNİ ÖNLEMEK İÇİN FERMAN ÇIKARTIR’
Kitabınızda bir Hitit kralının hikayesini anlatıyorsunuz. Öncelikle Hitit Devletinin tarihinden kısaca bahsedebilir misiniz?
Hititler, Hint Avrupalı bir kavim. Anadolu’ya büyük bir olasılıkla Karadeniz’in kuzeyinden gelerek önce henüz yeri tespit edilmemiş olan Kuşşara, bugünkü Kaniş Kültepe (Neşa) sonra da Çorum yakınlarındaki Hattuşa (Boğazkale) yakınlarına yerleştiler. İlk bilinen kralları Pithana, sonraki kralları ise Anitta’dır. Hitit Devletinin asıl kurucusu I.Hattuşili’dir. Başkentin adıyla anılan kralları I. Hattuşili ile devletin sınırları Kuzey Suriye topraklarına kadar genişler I. Murşili, Hattuşili’nin izlediği sefer politikalarına devam ederek Kuzey Suriye ve Güneydoğu Anadolu’da pek çok kenti ele geçirir ve ticaret yollarına hâkim olur. Bu dönemde krallığın sınırları Babil kentine kadar dayanır. Hatta tarihi kayıtlara bakılırsa Murşili yaptığı seferlerle Hammurabi Hanedanlığına da son verir. Hitit kraliyet ailesinde bir dizi taht karışıklığı sonucu önce I.Murşili öldürülür. Sonrasında tahta sırasıyla onu öldüren Hantili, sonra Zidanta ve I. Huzziya geçer. Tahta geçen ve tüm bu cinayetleri önlemek için bir ferman çıkaran Telipinu ile sular biraz da olsa durulur.
Hitit Devleti’nin imparatorluk sınırlarına ulaşmasını sağlayan kral ise I. Şuppiluliuma’dır. I. Şuppiluliuma devri, diplomasinin ve sefer hareketlerinin çok yoğun yaşandığı bir dönemdir. Tahta geçen oğlu II.Murşili ise iyi bir tarih yazıcısıdır. Babası ve kendi dönemine ait tarihi olayları, siyasi icraatlarını detaylı olarak yazdırır. Vebanın kol gezdiği Hattuşa’da bu dönem yaşananlar ve tanrılara kendilerini affettirme çabaları da II.Murşili tarafından ‘veba duaları’ olarak anılan Hititçe çivi yazılı tabletlerle belgelenmiştir. Sonrasında tahta geçen oğul II. Muwatalli, Mısırla gerçekleştirilen Kadeş savaşını gerçekleştiren kraldır.
Kral III. Hattuşili ve karısı Kraliçe Puduhepa dönemi Hattuşa’da bir dizi dini reformların yaşandığı, Hurri dini ve kültürünün Hitit dünyasında derin izler bıraktığı yıllardır. Tarihin ilk barış antlaşması Mısır-Hitit arasında III. Hattuşili ve II.Ramses arasında imzalanır. Daha sonra tahta geçen III.Hattuşili’nin oğlu Kral IV. Tuthaliya, hikayesini okuduğunuz Tuthaliya’nın ta kendisidir. Önemli bir diplomat ve devlet insanı olan IV. Tuthaliya idaresindeki Hitit Devleti, vassal krallıkları ile yoğun siyasi ilişkiler kurar, antlaşmalar yapar ve büyüyen Asur tehlikesine karşı önlemler alır. Sonrasında tahta Tuthalya’nın oğlu Arnuwanda sonra da kardeşi II.Şuppilulima geçerler. II.Şuppilulima artık devletin istikrasızlar yaşadığı ve yıkıma doğru giden bir dönemdir.
‘ANADOLU’DA YAŞAYAN KÜLTÜRLER ARASINDA ETKİLEŞİM ÇOK FAZLA’
Peki, Tuthaliya’nın hikayesini neden çocuk kitabı olarak yazmayı tercih ettiniz?
10 bin yılı aşan bir kültür mirasının bu ülkenin çocukları ve gençlerinin belleklerine tabiri caiz ise ‘kazımak’ için yapılmış bir projenin ilk adımıdır bu çalışma. Kıymetli bilim insanı Hamit Zübeyr Koşay ile başlayan ve Anadolu Arkeolojisi ile Etnografya arasındaki ilişkiyi gözler önüne seren çalışmalar maalesef kesintiye uğradı. Oysa kitaplarla ve ilgi uyandıracak yarı popüler çalışmalarla gelecek nesillerin bu konularla ilgilenip kafa yoracak bir seviyeye getirilmesi çok mühim. Anadolu’da yaşayan kültürler arası değişim ve etkileşim çok fazla. Aradan binlerce yıl geçmiş olsa da birleştirici coğrafya ve jeokültürel bellekten kaynaklanan bir kültür aktarımı söz konusu ve bunun etkilerini bilimsel bir bakış açısıyla değerlendirmek mümkün.
‘TUTHALİYA İYİ BİR İDARECİ VE YARGIÇTI’
IV. Tuthaliya sayesinde Hititler Yakın Doğu’da yeniden güçlü bir devlet haline geldi. Tuthaliya Hitit imparatorluğu için ne ifade ediyor?
Evet, Tuthaliya dönemi devletin çok ciddi sorunlarla yüzleştiği bir dönem oldu. Hem içeride taht kavgaları hem de dışarıda gün geçtikçe bir tehdit haline gelen Asur tehlikesi, bu duyarlı devlet insanını uzun süre meşgul etti. Tuthaliya çok iyi bir diplomat olmasının yanı sıra iyi bir idareci ve yargıçtı. Hitit İmparatorluğu onun döneminde din ve devlet işlerinde önemli ilerlemeler kaydetti. İdaresi altındaki vassal krallıkların sorunlarını çözmede de bir o kadar ustaydı. IV. Tuthaliya dönemine tarihlenen çok sayıda kült metni yazdırılırken, imparatorluğun erken dönemlerine ait kült metinleri ile festival metinlerinin kopyaları çıkartılmıştı. Hatta bunu bir “kült reformu” olarak nitelendiren ve Yukarı Şehre tamamen dini bir kimlik kazandırılmaya çalışıldığını iddia eden bilim insanları da mevcuttur.
Bir örnek verecek olursak; Ugarit kralı Ammiştamru, Amurrulu prensesten boşanma talebiyle Tuthaliya’ya başvurur. Amurrulu prenses büyük bir günah işlediği için belgelerde adı dahi anılmaz. Ancak günahının ne olduğu da belgelere yansıtılmaz. Tuthaliya, prensesin sağ salim ülkesine dönmesini sağlayacak şekilde boşanma davasını sonlandırır. Bu boşanma davası tarihin ilk uluslararası boşanma davası olarak kayıtlara geçmiştir. İsteyen okurlar söz konusu dava hakkında “Ugarit Kralı Ammiştamru ve Amurrulu Prenses Arasındaki Boşanma Davası” başlıklı makaleyi okuyup detaylı bilgiye sahip olabilirler.
‘TANRILARIN GAZABINA UĞRAYACAKLARINDAN MÜTHİŞ KORKUYORLAR’
Kitapta bahsettiğiniz bir de bayram var. Hititlerde bayramlar veya festivaller nasıl gerçekleştiriliyordu?
Bayram ve festivaller gerçekten ilginç sahnelerin yaşandığı neşeli bir atmosferde yapılıyordu. Bir yandan da o kadar çok detay ve yapılması gerekli seremoni ve ritüel var ki belgeleri ilk okumaya başladığınızda şaşkınlıkla karşılıyorsunuz. Bir kere inanılmaz şeptikler. Eğer törenler layığıyla yapılmazsa, belgelerde yazdığı şekilde icra edilmezse tanrıların gazabına uğrayacaklarından müthiş korkuyorlar. Hatta başlarına gelen felaketlerden, başarısızlıkla sonuçlanan askeri seferlerden tutun da kraliyet ailesinin yakalandığı hastalıkların sebebini bile layığıyla ya da gününde kutlanmayan bayramlara bağlayacak kadar takıntılı bir düşünce yapısına sahipler.
Hitit bayramlarının izlerini aslında geleneksel Anadolu’da bundan 50 yıl önce kutlanan bahar şenliklerinde, Newroz kutlamalarında ve en çok altı çizilmesi gereken köy seyirlik oyunlarında bulmak mümkün.
Kitabınızın bir bölümünde Puduhepa’nın isminin tek başına ya da kralla birlikte yer aldığı birçok mühür bulunduğunu ifade ediyorsunuz. Tarihte böyle önemli bir yeri olan Kraliçe Puduhepa’dan bahseder misiniz?
Puduhepa, hem eşi III.Hattuşili ve aynı zamanda Tawananna olarak oğlu IV. Tuthaliya döneminde Hitit İmparatorluğunu yöneten güçlü bir karakter. Belgeler kendisine ait bir donanmasının bile olduğunu yazıyor. O kadar güçlü ki, Hititlerin siyasi ilişkilerde bulunduğu Mısır dahil birçok ülkenin kralıyla da yazışıyor. Çok önemli devlet antlaşmalarının üzerinde hatta Kadeş Barış Antlaşması’nda dahi mührü bulunuyordu. Aynı zamanda Hattuşa’ya gelmeden önce doğup büyüdüğü, babasının rahiplik yaptığı Lawazantiya’nın da içinde bulunduğu Hurri ülkesiyle de müthiş bir duygusal bağı var ve o bağ hiçbir zaman azalmıyor. Hurri etkisi onun devleti yönettiği dönemde zirve yapıyor. Hurrili öğelerin ve Hurri dinini en çok yansıtan Yazılıkaya açık hava tapınağı da yine bu kraliçe döneminde inşa ediliyor. Kitapta yazdıklarımın çok önemli bir bölümü bu bilgilerden oluşmakta.
‘MEVCUT YÖNETİCİLER KADIN OLSAYDI SAVAŞLAR YAŞANMAZDI’
Yanı başımızda savaşların yaşandığı bir dönemden geçerken Anadolu’da barışa mührünü vuran bir kadın sizin için ne anlam ifade ediyor?
Bugün dünyada kadınların çoğunlukta olduğu parlamentolara sahip ülkeler ya da kadınların bakan, başbakan, cumhurbaşkanı olduğu örnekleri görüyoruz. 3500 yıl önce bir devlet, bir kadim Anadolu uygarlığı bunu fark etmiş ve Puduhepa’yı Hitit devletiyle birlikte çağdaşı diğer ülkeler de kabul ederek bağrına basmış. Bu gerçekten takdir edilesi bir durum. Kuşkusuz bunun olmasında güçlü kraliçenin kişilik özellikleri de büyük etkendi ancak Puduhepa’ya bu yolu açan da yine Hitit hukuk sistemi ve kanunlarıydı.
Kraliçeye ait yetki ve imtiyazlar sadece Puduhepa ile sınırlı kalmamıştı. Hitit toplumsal yaşamında kadınların erkeklerle hemen aynı hak ve sorumlulukları vardı diyebiliriz. Puduhepa’dan önceki ve sonraki kraliçelerin de hakları vardı. Kraliçeler de tıpkı krallar gibi öldükten sonra tanrılaştırılır, adlarına kurbanlar sunulur ve tapınakta üst düzey rahibe olarak yer alırlardı. Kral, saraydan uzakta bir yerdeyken kraliçeler, kraldan bağımsız olarak kült törenleri düzenleyebiliyor, adli işlerde davaları tek başına yürütüyor ve hatta uzun süren bayram gezilerine tek başlarına katılabiliyorlardı. Hitit askerleri krala olduğu kadar kraliçeye sadık kalacaklarına da ant içiyorlardı. Bir barış antlaşmasına binlerce yıl önce damga vuran kraliçe bu anlamda binlerce yıl öncesinden bizlere bir mesaj veriyor adeta. İnancım o ki bugün coğrafyamızda yaşanan tüm bu savaşlar eğer mevcut yöneticiler kadın olsaydı kesinlikle yaşanmazdı.